8 Temmuz 2011 Cuma

ÇÖL SAHİLLERİNDEN MASALLAR

Küçük bir sahil kentinin

her sokağı denize çıkan coğrafyasında

ve belki de yaşam zincirimin

birbirine eklediğim her halkasında

uzun bir ıslık kadar nefessiz ve yorgun

bir masal vardı aklımda kendime uydurduğum





Üç yüz gün izlediğim

yüzsüz kervanlar

gözlerine bant atılmış

hüzün taşıyan dünya!

insan acımasız

öfke anlık

ruh kırılgan

uçsuz bucaksızdı halbuki paranoya

düşlerimle

kendimi boğduğum zamanlar

bir reklam panosu olarak

sürdürdüğüm hayat

duyarlılığın karaya oturan gemisinde

içimdeki düşmandan sakındığım dünya!



Bunca yol gitmişken asla dönülmeyecek bir yolun hayalinde olmak

dokuz canını da aldığım annemin artık beni sevmiyor oluşu

herkesce bilinen ama asla dile gelmeyen şeyler

masallarla da ediniliyor çünkü mutsuzluk

oysa haritamın kayıp parçasıyken zamanın

yekpare olamayan kırılgan anları

derken, günüm geldi öldürdüm nihayet

önümdeki ıssız iklimlerin rahatlığıyla

izini sürdüğüm çöllerin akbabasını





Bir çığlık arıyorum kendime

omurgamı asılı tutmak için

çünkü yeryüzüne inerken giyindiğim hayat

yaptığım hiç bir hilenin

sonucu değiştiremediği garip bir oyun

ve gitmek istiyorum artık bilmediğim bir yerde

bildiğim bir dili konuşuyorken hala

şarkı söyleyebiliyorken kedileri seviyorken

beni çağırıyorken yine de şehrin ışıkları

masallarla ediniliyormuş bak duygusu zamanın

ki benzemiyormuş hiçbir acıya

topuğumu kesen deniz kestanesinin kanı

bir çocuğun annesini çağırışı

ya da kırılışı gökyüzüne tuttuğum aynanın





Mucizenin varolduğu yaşlarda bir çıngırak

sesi uğuldardı uzaklardan ve belki de

intihar teorileri yazdığım ergenlik piyeslerimde

son sahnede oyuna dahil olan

ve tek ayağı aksayan o çocuk kadar

öğreniyordum ben de

bu kasnağı var eden her parçadaki saçma manayı

fakat

daha ellerim bile bilmiyordu bak üşüdügünü

her sokağı denize çıkan şehrimizde

bilyelerimi çalan mazgallar

akıp giden sokaklar

kahvemdeki yılan

adımdaki karavana

belki de bunların hepsi

birer film adı olabilirdi

eğer birbirimize katledilmiş

camdan hayvancıklar hediye etmeseydik



Çöllerin öteki yüzünde duruyorum

boş bir yüzme havuzunun içinde masallar

ergen olmanın sığ sularında durgun bir öğleden sonrası

bir kulaç ötemizden

akıp gidiyorken dünya!

nasıl ki bu yüzyılın boş portresi

kol kola fotoğraf çektiren insanlarsa

kendim için planladığım

bir son var şimdi aklımda





Ne beyaz giyen bedeviler

ne çöl sahillerinde masalsı zaman

yüzümün, ölçeği olmayan haritasında

öldürdüm izinden gittiğim iklimin çekirgesini

vaktiyle çok sorular sormuş bir kadının

artık işe yaramayan organlarıyla yaptığım kolaj

meğer bana ne kadar da benziyormuş

kendime kendime giyindiğim hayat



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder