Gamsız oldum
unuttum
sustum
yolsuz oldum
dünya değmiyor artık bana
almıyor şehirler beni
sakat kaldı alfabem
bir kendimle konuştum
bilmediğiniz dillerde öldüm de
tanıyamadınız yakışıklı cesedimi
sahte yakınlıklar candan mesafeler içinde
sus oldum
pus oldum
en çok da buz oldum
boğazıma çöken avuçlar içinde
eridim gittim bittim
size verdiğim
şimdi yerime ikame eden yerlerim
sevininiz
kimim diye sorarken kendime
kimse oldum
kimsesizler ülkesinde
12 Temmuz 2011 Salı
BÜYÜKLERE MASALLAR: AşK
Hiç kimse yaslanamaz artık diktiğimiz ağaçlara
varoluşumuza yeni bir kanıt bulmak gerek
hayatta kalabilmek için bir neden
üstelik fazla düşünmeye de gerek yok
düşünmek, mutsuz kasabalarıydı yolculuğumuzun
nasılsa ”bir zamanlar” diyeceğiz, biliyorsun
bir zamanlar ile başlar ergen masalları
nasılsa anılar
şovenist bir intihar için korkuluklardan sarkıtacak
kendilerimizden herbirini
hangisi kurtarmak bizi arttıracaksa
oradan devam edeceğiz kemirmeye günleri
kalbimizde büyüyen korkunç mezarlıkta
bir sonrakinin yeri şimdiden hazır
kimse birbirinin içindeki ölüyü farketmedi
işte bu yüzdendir hüküm giymeyişimiz
Hayat sandığımızdan uzun inan
yarıda bıraktığımız kitaplar kadar
ağdalı konuşmalar, sıkıcı mesai saatleri
aramayı unuttuğumuz dostlar kadar
doymamış yağ oranı yüksek emeklilik hayallerimiz
bir dahaki seferler, öykündüğümüz roman kahramanları
”ben olsaydım”la başlayan cümleler kadar uzun
mucize ve felaket başkalarının yaşadıklarında
biz sanki,bardağın boş yarısındaki dudak izi
su kadar hafiftik ya bir zamanlar
kırılan testinin taşımadığı yük de aynı suydu
bak, böyle durumlar için klişe laflar vardır
en saçmasını bile birileri zaten söylemiştir
ne manası olacaksa tüm bir şiirin
her sorunu çözebilme yetimizin
dünyaya hükmeden beyin kıvrımlarımızın
hayattaki duruşumuz ya da duramayışımızın
yani diyorum ki
kanadı kırık bir kuşun neye yarar uçmayı bilmesi
yaşanılan an gibi,
bittiğinde yerine tanımsızlık bırakır her şey
aşk, kaplumbağa hızıyla çekilir aramızdan
Ne kaldı acaba bizden geriye
düşünüyorum da ne kalabilir geriye yitip gidenden
yığınla fotoğraf, bir tomar mektup, üç-beş giysi mi
yani eşyanın çekirdeğine mahkum edilen duygu
maddeye yüklediğimiz saçma anlam
kaldırıp atmadıkça hep varolacak sandığımız şeyler
mutsuzluğu onlarla hatırlayacağız
oysa unutamamak ile hatırlamak ayrıdır
üstelik bunu bilmek neyi değiştirecekse
çünkü unutamadığın ne varsa hatırlatmak için
örgütlenmiş bir dünya var dışarıda
kadere paylaştırdıkça suçu
canımız daha mı az acıyacak dersin
zaten aşk;
bir varmış
bir yokmuş.
dENNis
varoluşumuza yeni bir kanıt bulmak gerek
hayatta kalabilmek için bir neden
üstelik fazla düşünmeye de gerek yok
düşünmek, mutsuz kasabalarıydı yolculuğumuzun
nasılsa ”bir zamanlar” diyeceğiz, biliyorsun
bir zamanlar ile başlar ergen masalları
nasılsa anılar
şovenist bir intihar için korkuluklardan sarkıtacak
kendilerimizden herbirini
hangisi kurtarmak bizi arttıracaksa
oradan devam edeceğiz kemirmeye günleri
kalbimizde büyüyen korkunç mezarlıkta
bir sonrakinin yeri şimdiden hazır
kimse birbirinin içindeki ölüyü farketmedi
işte bu yüzdendir hüküm giymeyişimiz
Hayat sandığımızdan uzun inan
yarıda bıraktığımız kitaplar kadar
ağdalı konuşmalar, sıkıcı mesai saatleri
aramayı unuttuğumuz dostlar kadar
doymamış yağ oranı yüksek emeklilik hayallerimiz
bir dahaki seferler, öykündüğümüz roman kahramanları
”ben olsaydım”la başlayan cümleler kadar uzun
mucize ve felaket başkalarının yaşadıklarında
biz sanki,bardağın boş yarısındaki dudak izi
su kadar hafiftik ya bir zamanlar
kırılan testinin taşımadığı yük de aynı suydu
bak, böyle durumlar için klişe laflar vardır
en saçmasını bile birileri zaten söylemiştir
ne manası olacaksa tüm bir şiirin
her sorunu çözebilme yetimizin
dünyaya hükmeden beyin kıvrımlarımızın
hayattaki duruşumuz ya da duramayışımızın
yani diyorum ki
kanadı kırık bir kuşun neye yarar uçmayı bilmesi
yaşanılan an gibi,
bittiğinde yerine tanımsızlık bırakır her şey
aşk, kaplumbağa hızıyla çekilir aramızdan
Ne kaldı acaba bizden geriye
düşünüyorum da ne kalabilir geriye yitip gidenden
yığınla fotoğraf, bir tomar mektup, üç-beş giysi mi
yani eşyanın çekirdeğine mahkum edilen duygu
maddeye yüklediğimiz saçma anlam
kaldırıp atmadıkça hep varolacak sandığımız şeyler
mutsuzluğu onlarla hatırlayacağız
oysa unutamamak ile hatırlamak ayrıdır
üstelik bunu bilmek neyi değiştirecekse
çünkü unutamadığın ne varsa hatırlatmak için
örgütlenmiş bir dünya var dışarıda
kadere paylaştırdıkça suçu
canımız daha mı az acıyacak dersin
zaten aşk;
bir varmış
bir yokmuş.
dENNis
çEpEL
Akıp giderken içinde gizil yalnızlığı
kesik damarında eksik zamanların
ölmeye meyilli bir zehrin parodisi
aklındaki silahla yaşayanlar!
bundan çok seneler evveldi
doğuşunuz vardı gebe bir kavgadan
ya da atlayışınız bir akşam üstü
gözlerinizdeki korkuluklardan
şimdi söyleyiniz, nereye akar pusulası bir nehrin
hangi eşgalle teslim olunur
bir kavmi yokeden salgından
nerededir elleri hangi ölünün cebinde
penası kayıp bir rapsodinin
ah bilseniniz bir bilseniz
hiçbir hatanın cezası ömür boyu değil
ne unututabilmek bir meydan okuma
ne de sevebilmek bir insanı artık
Binbir vucuttan geçip de
henüz kendinden geçmeyenler!
hiç olmazsa ölmeden bir öykü seçin kendinize
hayattır boş geçeni bile hayatın
ama tek renk ama yarı saydam
aynıdır herkesin özündeki çepel
tanrıya inandıran sizi
her ne varsa çekirdeğinde dünyanın
ömür ki
elbet dağılır avcunuzda
hayat
işaretler bırakır
okuyabilene
dENNis
kesik damarında eksik zamanların
ölmeye meyilli bir zehrin parodisi
aklındaki silahla yaşayanlar!
bundan çok seneler evveldi
doğuşunuz vardı gebe bir kavgadan
ya da atlayışınız bir akşam üstü
gözlerinizdeki korkuluklardan
şimdi söyleyiniz, nereye akar pusulası bir nehrin
hangi eşgalle teslim olunur
bir kavmi yokeden salgından
nerededir elleri hangi ölünün cebinde
penası kayıp bir rapsodinin
ah bilseniniz bir bilseniz
hiçbir hatanın cezası ömür boyu değil
ne unututabilmek bir meydan okuma
ne de sevebilmek bir insanı artık
Binbir vucuttan geçip de
henüz kendinden geçmeyenler!
hiç olmazsa ölmeden bir öykü seçin kendinize
hayattır boş geçeni bile hayatın
ama tek renk ama yarı saydam
aynıdır herkesin özündeki çepel
tanrıya inandıran sizi
her ne varsa çekirdeğinde dünyanın
ömür ki
elbet dağılır avcunuzda
hayat
işaretler bırakır
okuyabilene
dENNis
8 Temmuz 2011 Cuma
ÇÖL SAHİLLERİNDEN MASALLAR
Küçük bir sahil kentinin
her sokağı denize çıkan coğrafyasında
ve belki de yaşam zincirimin
birbirine eklediğim her halkasında
uzun bir ıslık kadar nefessiz ve yorgun
bir masal vardı aklımda kendime uydurduğum
Üç yüz gün izlediğim
yüzsüz kervanlar
gözlerine bant atılmış
hüzün taşıyan dünya!
insan acımasız
öfke anlık
ruh kırılgan
uçsuz bucaksızdı halbuki paranoya
düşlerimle
kendimi boğduğum zamanlar
bir reklam panosu olarak
sürdürdüğüm hayat
duyarlılığın karaya oturan gemisinde
içimdeki düşmandan sakındığım dünya!
Bunca yol gitmişken asla dönülmeyecek bir yolun hayalinde olmak
dokuz canını da aldığım annemin artık beni sevmiyor oluşu
herkesce bilinen ama asla dile gelmeyen şeyler
masallarla da ediniliyor çünkü mutsuzluk
oysa haritamın kayıp parçasıyken zamanın
yekpare olamayan kırılgan anları
derken, günüm geldi öldürdüm nihayet
önümdeki ıssız iklimlerin rahatlığıyla
izini sürdüğüm çöllerin akbabasını
Bir çığlık arıyorum kendime
omurgamı asılı tutmak için
çünkü yeryüzüne inerken giyindiğim hayat
yaptığım hiç bir hilenin
sonucu değiştiremediği garip bir oyun
ve gitmek istiyorum artık bilmediğim bir yerde
bildiğim bir dili konuşuyorken hala
şarkı söyleyebiliyorken kedileri seviyorken
beni çağırıyorken yine de şehrin ışıkları
masallarla ediniliyormuş bak duygusu zamanın
ki benzemiyormuş hiçbir acıya
topuğumu kesen deniz kestanesinin kanı
bir çocuğun annesini çağırışı
ya da kırılışı gökyüzüne tuttuğum aynanın
Mucizenin varolduğu yaşlarda bir çıngırak
sesi uğuldardı uzaklardan ve belki de
intihar teorileri yazdığım ergenlik piyeslerimde
son sahnede oyuna dahil olan
ve tek ayağı aksayan o çocuk kadar
öğreniyordum ben de
bu kasnağı var eden her parçadaki saçma manayı
fakat
daha ellerim bile bilmiyordu bak üşüdügünü
her sokağı denize çıkan şehrimizde
bilyelerimi çalan mazgallar
akıp giden sokaklar
kahvemdeki yılan
adımdaki karavana
belki de bunların hepsi
birer film adı olabilirdi
eğer birbirimize katledilmiş
camdan hayvancıklar hediye etmeseydik
Çöllerin öteki yüzünde duruyorum
boş bir yüzme havuzunun içinde masallar
ergen olmanın sığ sularında durgun bir öğleden sonrası
bir kulaç ötemizden
akıp gidiyorken dünya!
nasıl ki bu yüzyılın boş portresi
kol kola fotoğraf çektiren insanlarsa
kendim için planladığım
bir son var şimdi aklımda
Ne beyaz giyen bedeviler
ne çöl sahillerinde masalsı zaman
yüzümün, ölçeği olmayan haritasında
öldürdüm izinden gittiğim iklimin çekirgesini
vaktiyle çok sorular sormuş bir kadının
artık işe yaramayan organlarıyla yaptığım kolaj
meğer bana ne kadar da benziyormuş
kendime kendime giyindiğim hayat
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)